Aldattın mı Aldandın mı?
Merhabalar herkese,
Son zamanlarda etrafımda görüp de sözün bittiği yer dedirten bu tarz yaşanmışlıklardan bir misal ele alıp bu konuda aslında daha neler söylenebileceğini vurgulamak istiyorum. (Bir dizi hikaye ile...)
Eşi başkasıyla beraber olan, sonunda bunu bana nasıl yaparsın diyenler yorumlarını bekliyorum...
***
Güneş bulutların arasından ışığını saçarken yemyeşil ağaçlar esen ılık rüzgârla adeta dans ediyordu. Ceren ve Tuna omuzları birbirine değecek kadar dip dibe oturmuş neredeyse hiç konuşmadan aşklarını yaşıyorlardı. Sessizliği Ceren bozdu:
"Küçükken masalları dinlediğimde kendimi bir prenses sanırdım. Ama büyüyünce o kadar sorumluluk yükleniyor ki insana... Masallarda dinlediğimiz gibi tek hedefimiz sevdiğimiz insanla evlenmek olsa keşke. Bir peri gelse beni prenses yapsa da tek derdim seninle evlenmek olsa." diyerek gülümsedi.
Tuna cevap verdi:
"Sen prenses olamazsın. Sen zaten benim prensesimsin. Benim tek derdim seninle evlenmek." Cebinden yüzük çıkardı Cerenin önüne geçti ve gözlerinin içine bakarak devam etti:
"Benim dinlediğim masallarda ise bir prensesle evlenmek isteyen adam ya prensesi ölümden kurtarır ya kralın yaptığı yarışmaya katılır ya da prensesi hak etmek için büyük bedeller öder. Benim ödeyebileceğim tek şey sana olan aşkım. Ömür boyu ödeyeceğime söz veriyorum."
Yorumlar
Hikayenin devamı burada
Aradan bir kaç yıl geçmiş ve aileler durumu öğrenmiş, tanışmıştı. Nişan günü gelip çatmıştı. Yorgunluk, stres ve mutluluk o gün nişanın en önemli davetlileriydi. Sonunda nişan bitti. Ceren ve Tuna balkonda oturuyorlardı. Bu defa sessizliği bozan Tuna oldu: “Seninle nişanlandığıma inanamıyorum. Bu günlerin hayalini bile kuramazken.. Çok mutluyum hem de çok.” dedi.
“ Düşünsene, evlenmişiz. Senin gömleklerinle benim elbiselerim aynı dolapta yan yana asılı olacak.”
“ Ayakkabılarımız, ayakkabılıkta yan yana...”
“ Yatakta yatarken seninle göz göze... Ben uyuyamam ki. Yanımda sen varken, seninle doya doya bakışabilecekken neden uyuyayım?”
“ Yanımızda minicik bir bebek yattığını düşün bir de.
Epey romantik yazılar. Güzel tabi böyle yazınca ama evlenince öyle olmuyor sanki.
Öz çekirdeğimiz, mayamız sevgi olduğu sürece başlangıçlarımız, ilklerimiz ne güzeldir ki iyi, umutlu,coşkulu başlıyor. Her yeni, her ilk gercekten de boyle doğal olarak...Sonrası varsa bu hikayenin onu da dinlemeli...önemli olan her ne olursa, sağlıklı bir bitiş yapabilmek. Kolay değil ama döngünün kırılacağı nokta burası. Bu uğurda yaşamlarımızı ders niteliğinde çalısmayı uygun bulurum. İyi anlaşılmış, idrak edilmiş bir son, bir sonraki deneyime level atlamış olarak bir başlangıcı ve süreci olanaklı kilar diye düşünüyorum. 🌈💜🎈🦋🐞🙏
Bugün bu hikayenin devamı gelecek...
Bekleyenlere duyrulur
Bekliyoruz tabiki... Hikayen güzel. Daha çok hikayelerinizi de bekliyoruz.
Tüm hayaller gerçek olmuş, evlilik gerçekleşmiş, dolapta kıyafetler yanyana asılmış, ayakkabılar yan yana koyulmuştu.
O sabah Ceren işe gitmek için evden çıkmak üzereydi. Eşi hemen arkasında duruyordu. Ceren ayakkabılarını almak için ayakkabılığa yöneldi. Ayakkabısının üzerinde bir çift bebek ayakkabısı gördü. "Bunlar da nereden çıktı böyle?" diye sesli düşündü.
" Heyecanlandın kabul et. Bu ayakkabılarımızın yanında bir de minik bir ayakkabı olsa bu bizim bebeğimizin ayakkabısı olsa güzel olmaz mı?"
" Ben de isterim tabiki güzel olur, evleneli neredeyse iki yıl oldu olmuyor Tuna kabul edelim artık bunu!"
"Ama doktor bunun tedavisinin mümkün olabileceğini söyledi. Tamam ben konuşmanın tamamında orda değildim ama doktordan bunu duyduğuma eminim."
" Eğer kendi gelecekse gelsin. Tedavi istemiyorum. Lütfen artık ısrar etme!"
Tuna kırgın ve daha çok kızgın bir şekilde ayakkabısına doğru yöneldi. O kızgınlıkla: "Sana ayakkabılarını benimkilerin üstüne koymamanı kaç kere söyleyeceğim? Artık üst raf sana alt raf bana ait olsun. Raflarımızı ayıralım en iyisi."
Hayatın gerçekleri, telaşı, ailelerin baskıları Ceren ve Tuna çiftine hayatı normalleştirmişti.
Artık işten çıkıp ayrı evlere değil sevdiği kişinin yanına gidiyor olmaları tek sevinç kaynağı olmuyordu. Artık dolapta kıyafetlerinin birbirine temas ediyor olması da bir şey ifade etmiyordu. Hatta evlilikten bir yıl sonra dolabın sağ tarafı Ceren'e, sol tarafı Tuna'ya ait olacak şekilde ayırmışlardı. Evlenecekleri zaman 'evet' dediklerini çoktan unutmuşlardı. Eskiden birdik artık iki olacağız 'evet', eskiden mutsuz olunca kendimize ağır geliyorduk artık birbirimizi hafifleteceğiz, onun mutsuzluğunu alıp kendi mutlulugumuzu yüreğine katacağız 'evet', bütün dertlerimizi ikiye bölüp bütün sevinçlerimizi ikiyle çarpacağız 'evet', birbirimizin her şeyi olurken aynı zamanda birbirimizin bir tanesi olacağız 'evet'.
Tunanın da dediği şeye bak.
Benim eşim olacak; ayakkabılarını yüzüme bile koyabilirsin derdim.
Ceren, arkadaşı Gül ile bir parkta bankta oturuyordu. Gül ile Ceren üniversite arkadaşıydı. Gül, üniversiteden bir sınıf arkadaşı ile birlikteydi ve onunla evlenmeyi düşünüyordu. Tıpkı Ceren gibi..
Gül gülümseyerek: " İnanamıyorum bazen biliyor musun? Yani Tuna ile evlendiniz. Bir zamanlar bu sizin için uzak bir hayaldi."
Ceren: " Yakında sen ve Ali için de bu uzak bir hayal olmayacak sanırım. Aileleriniz onay verdi baksana."
Ceren, Gül'ün gözlerinde endişe hissetti.
"Nezaman düşünüyorsunuz düğünü?" diye devam etti.
Gül derin bir nefes alarak: " Ben emin değilim Ceren. Yani Ali'yi seviyorum. Onun da beni sevdiğini hissediyorum ama.."
Ceren kesti lafını: " Ama ne Gül? Yeter şu çocuğa çektirdiğin madem birbirinizi seviyorsunuz niye nazlanıyorsun bu kadar anlamıyorum."
" Geçen gün Aleyna ile tartıştım biliyorsun. Sadece biraz kalbimin soğuması gerekiyordu ve ondan biraz uzak kalmak istedim. Aleyna'nın bana ulaşmak için Ali'yi arayacağını biliyordum. Ali'yi uyardım. Aleyna onu arayacktı emindim. Onunla konuşmamasını söyledim. Düşüncelerimi ben direkt Aleyna'ya daha sonra anlatmak istediğimi, şimdilik ne Ali'den ne başkasından duymasını istemediğimi söyledim. Bana söz verdi Ali. 'Ararsa senin düşüncelerini aktarmam beklemesini söylerim söz.' dedi"
Ceren başını biliyorum der gibi sallayarak: "Ve Aleyna, Ali'yi aradı. Ali ise her şeyi anlattı. Sana söz verdiği gibi beklemesini söyleyip kapatmadı."
Gül, bir anda ve hızlıca Ceren'in gözlerinin içine baktı, " Beni anlıyor musun? Bu belki basit bir olay ama sadık değil. Bana verdiği sözü tutmadı. Yani sevgi, sevgiliyken kolay fakat evlenince 'sevgi' kelimesi farklı anlamlarla dolması gerekiyor."
Ceren kısık ama net bir sesle 'sadakat' dedi. Ses tonundaki ciddiyet Gül'ün susmasına yeterli oldu. Ceren devam etti: Sadakat, muhabbet, düşünmek, merak etmek... Sevgi kelimesinin anlamını genişleten duygular, hisler.
Gece olmuştu. Cere'nin gündüze sığdıramadığı düşünceler geceyi doldurmaya başlamıştı. Eşini çok seviyordu. Onun üzülmesi Cereni daha çok üzüyordu. Üniversitede Tuna'yla buluştuklarında başını onun göğsüne dayardı. Sokaktan gelen araba sesi, sınıflardan gelen telaşlı öğrenci sesleri. Koridorda yürüyen ayak sesleri, Ceren'in kafasının içindeki hayatıyla, dersleriyle, ailesiyle alakalı tüm sıkıntıların sesleri bir anda kesilirdi. Sadece Tuna'nın kalbinin sesini duyardı. Sanki Ce-ren Ce-ren diye atıyordu. Sanki onu rahatlatan bir müzik dinliyordu. İçi huzur doluyordu. Ceren başını artık Tuna'nın göğsüne dayayamıyordu. Ya Tuna'nın kalbinin ritmi değişti ya da Ceren artık eskisi gibi iyi duyamıyordu. Acaba Tuna'ya sadık olmayan kendisi miydi? Acaba bu evlilikteki o tılsımı kendisi mi öldürmüştü?
Yatakta bu düşüncelerle dönen Ceren arkası dönük olan Tuna'nın da uyanık olduğunu fark etti. Bu gece Ceren ve Tuna'nın yedi yıl önce önce ilk öpüştükleri gecenin yıl dönümüydü. Ceren Tuna'ya sarıldı omuzlarından kendine doğru çekti.
"Yedi yıl önce bugünü düşün. Bugün günlerden ne? O gün ne olmuştu hatırlıyor musun?"
Tuna aslında tarihin farkında değildi ama Ceren sorunca düşündü evet yedi yıl önce bugün ilk defa öpüşmüşlerdi. Fakat Tuna bunu hatırlamamış olmayı tercih etti. Ceren'e sarıldı saniyeler geçmeden kollarını gevşetti ve tekrar arkasını döndü.
O gece ikisi de uyuyor gibi gözüküp hiç uyumamışlardı.
Arkası yarın diziler gibi gidiyor, her gün okuyorum yazdıklarını. Bekliyorum devamını merakla.
Ceren iş çıkışı Aleyna'yı aradı. Konuşmaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Hemen arkasından Gül'ü de aradı. Her zaman buluştukları kafede buluşmak üzere sözleştiler.
Hava en az Cerenin içi kadar kasvetliydi. Ceren'in içinde kopan fırtınalar adeta gökyüzünde şimşekler çaktırıyordu. Aleyna, Ceren ve Gül kahvelerinden henüz bir yudum almamışlardı. Aleyna ve Gül, Ceren'in dudaklarından dökülecek cümlelere kitlenmişti.
" Tuna benden her gün uzaklaşıyor gibi hissediyorum. Kavga etmiyoruz. Akşam beraber yemek yiyoruz, çay içiyoruz. Yani baktığında bir problem gözükmüyor ama bana eskisi gibi yakın değil sanki."
Aleyna her zamanki dobra moduyla Ceren'e karşılık verdi:
" Bak Ceren Tuna bir bebeğiniz olsun istiyor ve sana tedavi olmanı söylüyor. Sen ona sadece tedavi olmak istemediğini söylüyorsun. Ona her şeyi açık açık anlatmalısın. Nezamana kadar saklayacaksın?"
Ceren duyguklarından huzursuz olmuş gibiydi.
"Haklı olabilirsin Aleyna belki onun iyliği için bile olsa ondan bir şey saklamamam gerekiyor. Ama Tuna'nın benden bukadar uzaklaşmasının sebebi bu olamaz. Ondan bunu sakladığımı bile bilmiyor. Hem gerçekleri ögrenirse bunu kaldıramaz. Onu tanıyorum."
Gül konuşmaya dahil oldu.
" Ceren! Siz evlenmeden önce birbirinize karşı açıktınız. Belki tartışırdınız ama düşünceleriniz açıkça ifade ediyordunuz. Bu da bir süre sonra bile olsa birbiribizi anlamanızı sağlıyordu. Şimdi Tuna ondan bir şey sakladığını anlamamış olabilir. Ama her bebek konusu açıldığında 'istemiyorum' diyip kestirip atman, konuyu direkt kapatman onda bu bu soğukluğa sebep olmuştur büyük ihtimal. "
Aleyna:
" Tamam ona gerçekleri anlatmayacaksın anlaşılan. Ozaman farklı bir çözüm bulun."
Ceren anlamaya çalışarak: "Nasıl? Farklı bir çözüm ne olabilir ki?"
" Mesela yetim yurdundan bir bebek evlatlık alıp onun annesi babası olabilirsiniz."
" Ben bilemiyorum. Bu çok sorumluluk isteyen bir olay. Ya o bebeği mutlu edemezsem. Onu ordan alıp ona güzel bir hayat sunamamaktan korkarım. Bir bebeğim olacaksa Tuna'dan olsun isterim."
Gül:
" Ama Ceren, senin bir bebeğin olsa yine aynı şey. Onu dünyaya getirip de ona mutlu bir hayat sunamamak da aynı şey. Üstelik anası babası olmayan bir çocuğa bir yuva kazandırmak onu mutlu eder."
Ceren kafasını biraz boşaltmak için arkadaşlarıyla konuşmak istemişti. Fakat kafası artık daha karışıktı. Gerçekleri Tuna'ya söylemek mi doğru olurdu yoksa bu sırrı hep saklayıp bir yetim bebeğe annelik yapmak mı?
Ceren içindeki bu büyüyen hisleriyle baş edemiyordu. Bu artık bir yerden patlak verecekti.
Bir akşam üzeriydi. Güneş birazdan batacaktı. Akşamın serinliği camdan içeri usul usul süzülürken, perdenin desenlerinin arasından batmak üzere olan güneşin turuncu ışıkları giriyordu. Ceren mutfakta akşam yemeği hazırlıyordu. Tuna'nın sevdiği yemekleri yapmıştı. Güzel bir akşam yemeği sonrası biraz muhabbet edersek belki aramızdaki sorunlar çözülür diye düşünüyordu.
Tuna'nın ona en çok yakıştırdığı ve ilk buluşmalarında giydiği elbiseyi giymişti. O elbiseyi sakladığını Tuna bilmiyordu. Ceren'i o elbisenin içinde görünce çok şaşıracak ve duygulanacaktı. En azından Ceren öyle düşünüyordu. Evliliklerinde ne kadar problem olursa olsun Ceren'in aklına 'ayrılık', 'boşanmak' gibi kelimeler asla gelmeyecekti. Birbirlerini seviyorlardı. Ozaman ayrılmak yerine evliliklerini iyileştirebilirlerdi. Cereni; Tuna için, evlilikleri için bir çaba göstermek çok mutlu ediyordu.
Masa kusursuz gözüküyordu. Ceren de öyle...
Ceren masanın baş köşesine oturmuştu. Tuna anahtarla içeri girdi. Salona gelip Cereni o elbiseyle görünce ne yapacaktı acaba. Tuna bir türlü yemek odasına giremedi. Ceren seslendi: "Hoş geldin birtanem! Yemek hazır. Hadi gel seni bekliyorum.
Tuna: "Ben arkadaşlarla yedim iş çıkışı, tokum." Yemek odasına doğru ilerlerken; Aynı zamanda çok da yorgunum..." Cümlesini tam bitiremeden. Ayakta masanın başında onu bekleyen Ceren'i gördü.
Ceren kısık bir ses tonuyla: ' Ben beraber yemek yeriz, muhabbet ederiz diye düşünmüştüm. Sana sevdiğin yemekleri hazırladım."
"Her şey güzel gözüküyor ama tokum."
" Peki. Ozaman biraz muhabbet edelim."
" Bak Ceren bugün çok yorgunum bi duş alıp uyumak istiyorum."
" Tuna lütfen! Biraz bizden bahsedelim. Belki şu sorunlarımızı hallederiz."
" Sorun mu? Ceren bizim ne sorunumuz var? Bana bir örnek verir misin?
" Örnek veremem ama eskisi gibi muhabbetimiz yok. Ben istiyorumki birbirimize daha çok vakit ayıralım. Mesela akşam yemek yerken günümüz nasıl geçti soralım. Birbirimizle ilgilenelim."
" Ben ortada konuşucalacak bir problem görmüyorum Ceren. Durup durup iş çıkarma. Bizim hayatımız monotonlaştı hepsi bu kadar. Bir çocugumuz olsa bir farklılık, heyecan olur. O da olmayınca sana sorun varmış gibi geliyor."
Tuna bağırmadan ama hızlı ve sert bir tonda konuştu. Arkasını döndü odadan çıkmak üzereyken Ceren:
"Evlatlık alalım." diyerek seslendi.
Tuna durdu Ceren'e döndü ve O'nu baştan aşağı süzdü. "Bu elbise..." diyerek bir soru edasıyla Ceren'e baktı.
" Tuna beni bu elbisenin içinde görünce direkt bana sarılırsın diye düşünmüştüm. Eskisi gibi heyecanlandırmıyorum seni. Belki haklısın bir çocuğumuz olursa her sey değişir. Evlatlık alalım mı?
Tuna odadan sessiz ve hızlıca çıktı.
Ceren Tuna'yı çok seviyordu. Yanındaydı ona dokunuyordu ama hissedemiyordu. Sesini duyordu ama kalbini titretmiyordu. Tuna vardı ama artık Ceren'e aşık bir Tuna yoktu. Ceren tüm bunları düşünerek büyük bir özenle hazırladığı sofradan tek bir lokma almadan topladı